Bugün okula gitmeyecekti. Neden diye sordu kendine. Uygun bir bahanesi varmıydı okula gitmemek için, yoktu. Hasta değildi, işi yoktu. Ama gitmek istemiyordu. Deve kuşu gibi başını kuma sokup hiç birşey görmek istemiyordu. Onu görmemek için gitmeyecekti okula. Ne anlamı vardı bunu yapmanın bilmiyordu ama yapıyordu. Kendi ile tartışmaya başlamıştı.
Sanki
yarın gitmeyecek misin?. Bugün onu görmeyeceksin belki de. O senin farkında mı,
bilmiyosun bile. İçindekiyle kavga etti, durdu. En sonunda kafasının dolduğunu
hissetti.
Uyuyayım
dedi. Biliyordu ki, en iyi düşünce anestezisi; uykuydu. Uyuyabilirse düşünemiyordu,
rüyalarını saymazsak. Gözlerini kapatıyordu, görmüyordu. Üstünü örtüyordu,
görünmüyordu. Sanki bu dünyadan gidiveriyordu. Zaman duruyordu da o her şeyden kaçıyordu.
Kendini kandırıyordu ama düşüncelerini biraz da olsa uyuşturuyordu.
Çok ağrısı
olan yada durumu kötü olan hastaları da aneztezi ile uyutmuyorlarmıydı. O da
kendince ağrı hissetmemek için bir yol bulmuştu.
Hiç dönmedi
yatakta, yorgunluktan öylece kımıldamadan uyumayı bekledi. Uyandığında iki saat
geçmişti. Başının ağrısı biraz azalmıştı, kavgacı kendi bırakmıştı şimdilik
onu. Kışın karanlık havası çökmeye başlamıştı bile. Derin bir nefes aldı,
kalktı. Perdeleri açmadı bile. Evde kimse yoktu. Kavgacı kendi, bir köşede oturmuş
onu izliyordu, görmemezlikten geldi. Bir bardak su içti.
Sonra
kapı çaldı. Ne yapacağını bilemedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder