20 Ocak 2014 Pazartesi

sen misin sahibi bu şehrin?

Bugün yaşadıklarınızdan sizi etkileyen, altını çizdiğiniz cümle neydi?
Bu sabah işe giderken,  arabada her zamanki gibi radyo dinliyordum. Özellikle sabah radyo dinlemeyi çok severim. Tek erken uyanan ve işe giden ben değilim diye mutlu oluyorum. Müzikten sonra tatlı bir ses tonu ile şu cümleleri duydum. “…insan istese 4-5 dakika içerisinde duygularını, ne düşündüğünü anlatamaz. Ama bir şarkı ile ne çok şey anlatılıyor.”
 Çok doğru diyerek çizdim bu cümlenin altını. Melodinin gücü tartışılmaz. Sözler boyut değiştiriyor müzik ile birleşince, dinlediğinde her insan başka köşelere gidiveriyor. Ritimler ruhumuzda dolaşıyor, her kelime dilimize akıyor.
“..sen misin sahibi bu şehrin?
Bütün sokaklar sana çıkar..”

Son günlerde en çok dinlediğim ve çok şeyler anlatan güzel bir parça bence.

17 Ocak 2014 Cuma

Güzel Duygular Sarsın Bizi


Dün öğrendiğim bir haber beni nasıl mutlu etti, anlatamam. Ama ben anlatmaya çalışacağım.
Etraftaki her şey gözüme güzel görünecek kadar mutlu oldum bu kez. Kime ne söyleyeceğimi bilemedim, bazen bağırmak istediğim gibi, bağırdım. Hiç beklemediğim bir şey olunca, daha mutlu oldum. Nasıl bir his bu ki, insanın içindeki sevinç dışarı çıkıyor, gözlerine, mimiklerine, ses tonuna yansıyor. Bir süre dudak kenarlarım yana doğru kaymış gezdim.
“Allah ‘ım yaşadığım bu güzel duygunun sıkıntılarından uzak tut beni” diye dua ettim içimden hemen. Alışkanlık olmuş sanırım, yaşadığımız güzel birşey bizi korkutuyor.
Umarım herkes güzel duygularını kıymet bilerek yaşar.

14 Ocak 2014 Salı

Bazen .... siz ne yapmak istersiniz ?

Bazen yazmak istiyorum, kalemimin bütün mürekkebi aksın, kağıtlar kararsın istiyorum .

Bazen deli gibi müzik dinlemek istiyorum yüksek ses ile, kulaklarımdan beynime geçsin, hücrelerim sağır olsun istiyorum.

Bazen resim yapmak istiyorum, fırça tutmayı bilmeyen ellerim, renkleri karıştırsın dağınık bir gökkuşağı olsun istiyorum.

Bazen her tarafı dağıtmak istiyorum, düzenli bir şey kalmasın, her nesne istediği yere yerleşsin.

Bazen…..

Siz ne istiyorsunuz?

9 Ocak 2014 Perşembe

Öteki Kızın Öyküsü - 3


O sırada annesi içeri girdi. Kızına baktı, bardağın parçalarına bakamadı bile. Şaşkın ve tedirgin kapının önünde durdu. Kızı hiç böyle yapmazdı ki, çok endişelendi.
-İyi misin kızım ? N’oldu böyle, dedi ve kızına yaklaştı.
-Yok bir şey,sadece biraz sinirlendim, diyerek koşarak odasına gitti kapıyı kapattı.
-Dur, aç kapıyı konuşalım
-Hayır anne yalnız kalmak istiyorum, dedi kendini yatağa attı.
Annesi kırık camları toplarken, o ağlamaya başlamıştı bile batteniyenin altında. Bu kez uyumanın da mümkün olmayacağını biliyordu. Öteki kendi yüzünden olmuştu her şey. Onunla baş edebilmeyi öğrenseydi bir sorun kalmayacaktı. Ama onun sözlerini duymaktan, onun fikirlerini düşünmekten kaçamıyordu.
Herkesin var mı acaba, öteki kavgacı kendi diye düşündü. Yoksa sadece o mu yeniliyordu öteki kendine bilemedi. Şimdi nerdeydi, bardak kırıkları üzerine gelmişmiydi, onunla uğraşmaktan vazgeçermiydi, diye birçok soru geldi aklına, cevabını bilmediği. Şuan odada olamaz en azından diye düşündü. Battaniyeyi açıp baksamıydı ordamı diye. Yok kesinlikle görünmemeliydi kimseye, gözyaşları dışarı akmasın, aklındaki düşünceler havaya karışmasın diye hiç hareket etmedi.
O gün Barış’a nasıl rezil olmuştu. Tekrar o anaları yaşamak istemiyordu, hatırlamak istemiyordu. Ama aklından içinden de kovamıyordu. Neden kötü hatıralar kolay gitmiyordu, mutlu anlar ise köpük gibi sönüyordu.
Defterini atmıştı çoktan, öteki kendi bulamasın diye yakmıştı. Okula giderken o gün yine defterini çantasına koymuştu, yanından ayırmak istemiyordu. Barış ile ilgili içinde olanları defterine yazıyordu. Kimseye anlatamıyordu. Tam okulun kapısından girerken Barış’ı gördü. Yanından öylece geçmek isterken, o yanına gelip, ondan dünkü ders notlarını istedi. Zaten ders notu dışında konuştukları bir şey yoktu. Tabi diyerek çantasını açtı, notları çıkarmaya çalıştı. O sırada nasıl olduysa, defteri aradan fırlayıp yere düştü. O eğilip alamadan Barış ‘burda mı notlar’ diye almıştı defteri. Ne diyeceğini şaşırmıştı. ‘ Hayır, onlar değil’ derken o ilk sayfayı açmıştı bile. Yer yarılsaydı içine girseydim diye düşündü. Hızla defteri çekti elinden ancak kocaman kendi adının yazdığı sayfayı görmüştü bile Barış.
Koşarak oradan uzaklaştı, arkasına bile bakmadan, onun tepkisini görmeden. Okulu dersi düşünmedi bile. Sokağın sonuna geldiğinde, arkasında ayak sesi duydu, durdu baktı. Öteki kendi koşarak onu takip ediyordu. ‘Gelme bırak beni’ dedi. Ama onunla birlikte koşmaya devam etti.

Eve gelince uyumaya, düşünce anestezisi için, odasına çekildi.

8 Ocak 2014 Çarşamba

Öteki Kızın Öyküsü - 2

Sonra kapı çaldı. Ne yapacağını bilemedi. Kim olabilirdi? Annesi olsa kapıyı çalmazdı, anahtarı ile açardı. Kenarda oturan öteki kendisine çaktırmadan bakıverdi. Yüzünde bir gülümseme ile onunla dalga geçiyordu. Ve ona hiç bakmadan, 'bence açma' dedi güldü. Daha çok sinirlendi. Acaba o mu gelmişti, yok daha neler, diye düşündü. Bunları düşünürken kapı birkez daha çaldı. Ses yine tekrarlandı, bence açma. Hiç düşünmeden gitti kapıya, açıverdi. Kapının diğer tarafında en yakın arkadaşı vardı. Birden öylece kaldı. Yüzünün duygusuz ifadesini dağınık saçları kaplamıştı. Arkadaşı ;
-Nerdesin, neden gelmedin, dedi.
Biraz yana doğru çekilerek içeri gelmesi için onu yönlendirdi. Konuşacak hali yoktu. Hiçbirşey anlatmak da istemiyordu aslında. Keşke açmasaydım diye geçirdi içinden.
-Noldu sana, ne bu halin, diye tekrarladı arkadaşı.
-Yok bir şeyim. Biraz hastayım gelmek istemedim, dedi.
- Neler oldu bilsen, çok şey kaçırdın…
Diye başlayarak anlatmaya başladı arkadaşı. Hiç durmadan anlatıyordu, ses duyuyordu ama ayıramıyordu. Gürültü vardı sanki sadece. Barış ismini duyana kadar hiç birşey anlamadı. Arkadaşı devam etti.
-Barış geldi sonra, seni sordu. Bugün gelmedi mi, göremedim dedi. Doğum gününe seni de çağıracakmış, ama seni bulamamış.
Ne diyeceğini bilemedi. Nasıl olur, doğum günü partisine onu da çağıracakmış.
O günden sonra, utancından onu görmemek için okula bile gitmemişti.  Şimdi de onu sorduğunu öğrendi. Neden kaçamamıştı ondan, neden onunla ilgili bir şeyler duyuyordu halen. Derinden bir ses duydu, yan tarafa doğru baktı, öteki kendini gördü. ‘Ben sana demedim mi, kapıyı açma diye’ dediğini duydu, alaycı bir şekilde gülerken.
‘Senle uğraşacak halim yok’ dedi arkadaşına döndü.
-Yarın konuşalım mı bunları, başım çok ağrıyor, diyerek arkadaşını göndermeye çalıştı.
-Sen bilirsin, bir tuhafsın zaten, daha anlatacaklarım da vardı ama kalsın. Ben gidiyorum, dedi ve kapıyı açıp gitti.
Onu geçirmek için kalkmadı bile, kafasını nereye gömeceğini bilemedi. Kenarda halen kendine gülen ötekine baktı, çok sinirlendi. Elini uzattı bardağa, aldığı gibi ona fırlattı. O sırada annesi içeri girdi. Kızına baktı, bardağın parçalarına bakamadı bile. Şaşkın ve tedirgin kapının önünde durdu.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Öteki Kızın Öyküsü - 1


Bugün okula gitmeyecekti. Neden diye sordu kendine. Uygun bir bahanesi varmıydı okula gitmemek için, yoktu. Hasta değildi, işi yoktu. Ama gitmek istemiyordu. Deve kuşu gibi başını kuma sokup hiç birşey görmek istemiyordu. Onu görmemek için gitmeyecekti okula. Ne anlamı vardı bunu yapmanın bilmiyordu ama yapıyordu. Kendi ile tartışmaya başlamıştı.
Sanki yarın gitmeyecek misin?. Bugün onu görmeyeceksin belki de. O senin farkında mı, bilmiyosun bile. İçindekiyle kavga etti, durdu. En sonunda kafasının dolduğunu hissetti.
Uyuyayım dedi. Biliyordu ki, en iyi düşünce anestezisi; uykuydu. Uyuyabilirse düşünemiyordu, rüyalarını saymazsak. Gözlerini kapatıyordu, görmüyordu. Üstünü örtüyordu, görünmüyordu. Sanki bu dünyadan gidiveriyordu. Zaman duruyordu da o her şeyden kaçıyordu. Kendini kandırıyordu ama düşüncelerini biraz da olsa uyuşturuyordu.
Çok ağrısı olan yada durumu kötü olan hastaları da aneztezi ile uyutmuyorlarmıydı. O da kendince ağrı hissetmemek için bir yol bulmuştu.
Hiç dönmedi yatakta, yorgunluktan öylece kımıldamadan uyumayı bekledi. Uyandığında iki saat geçmişti. Başının ağrısı biraz azalmıştı, kavgacı kendi bırakmıştı şimdilik onu. Kışın karanlık havası çökmeye başlamıştı bile. Derin bir nefes aldı, kalktı. Perdeleri açmadı bile. Evde kimse yoktu. Kavgacı kendi, bir köşede oturmuş onu izliyordu, görmemezlikten geldi. Bir bardak su içti.

Sonra kapı çaldı. Ne yapacağını bilemedi.

5 Ocak 2014 Pazar

Sizinde pazarınız sıkıcı mı?

Çocukken pazar günlerinden nefret ederdim. Çok sıkıcı gelirdi. Ertesi gün okul olduğundan olsa gerek, hiç sevmezdim pazarları. Banyo yapmak genellikle pazara kalırdı, tabii haftasonu ödevi de son güne kalırdı. Haftasonu gelsin de dinleneyim derken, yapacak işler bekliyordu. Akşam erken yatman gerekirdi, cumartesi gibi rahat oturamazdık.

Çalışmaya başlayınca da, pek değişmiyormuş pazarları. Eğer dışarı çıkamamışsan pazarları yine sıkıcı. Ödev yerine bu kez evin işleri bekler seni. Ne yapsan bilemezsin. Ertesi gün iş vardır, koskoca bir hafta sizi bekler. Kahvaltı keyfi yaptıysan onunla yetinirsin. Hele hava bugünkü gibi bulutlu ise iyice için sıkılır. Televizyon izleyemezsin, çünkü kızın çizgi film açmıştır. İyisimi şöyle güzel bir çay keyfi yapmak. Bir bardak çay ile rahatlamak istiyorum.
İyi pazarlar…

3 Ocak 2014 Cuma

Sustum Yine....

Sustum önce, olmadı
Arkamı döndüm, yattım,  uyuyamadım
Kalktım , yürüdüm, içime sığamadım
Kitap aldım elime
Her sayfada onun cümlelerini okudum, bıraktım
Radyoyu açtım, müzik dinledim
Yokluğunu  anlattı bana, kapattım
Nerelere gideyim bilemedim
Her bir yer, her bir köşe onunla mı doluydu
Yoksa aklımın her köşesinde  o mu vardı
Gözümün önünde, kulağımın içinde o
Parmaklarımın ucunda, bavulumda o
Nereye gitsem olmazdı
Sustum yine, gözümü kapattım

Gitsin diye bekledim

2 Ocak 2014 Perşembe

Kahvenin Hatırı

Kahvenin  kırk yıl hatırı olur derler. Sohbetin simgesi kahvedir çünkü. İki arkadaş birbirine ihtiyaç duyduğunda, konuşmak istediğinde, hadi bi kahve içmeye gidelim, der. İki komşu sabah kahvesinde buluşur, dertleşir. Yorgunluk bile bir fincan kahve ile giderilir.
Türk kahvesi daha güzel değilmidir sizce de. Günümüzde değişik kahve türleri almaya başladı türk kahvesinin yerini. Muhabbetin de şekli, kahve ile değişiyormu bilemiyorum. Yalnız kahve değişsin değişmesin, sohbetin şekli çok değişti artık. Cafeler yerini telefona, evler ise yerini bilgisayar başına bıraktı. Hepimiz  artık sanal ortamları kullanmıyormuyuz? Arkadaşlarımızın neler yaptığını sosyal paylaşım sitelerinden öğreniyoruz. Beğeniler, mesajlar, yorumlar… Belki cahil diyeceksiniz bana ama, ben blogların bu şekilde kullanıldığını kısa bir zaman önce öğrendim. Ve biraz okuyup araştırdıktan sonra çok hoşuma gitti. Paylaşımın daha güzel bir boyutu blog yazmak yada okumak. Hatta dedim ki, neden gençliğimde üniversite hayatımda yokmuş bu bloglar. Çok kitap okuduğum, çok yazdığım dönemlerde blog olsaymış daha mutlu olurdum. Tamam şu an da çok yaşlı değilim ve blog ile tanıştığım için mutluyum.


Bu arada, kahvenin beyaz çiçekleri olduğunu ve 30-40 yıl boyunca meyve verdiğini biliyormuydunuz?